Karaca, kızıl geyik, bizon, antilop… Doğa Koruma ekipleri, bu yıl operasyonlarda yüzlerce katledilmiş hayvanların kemiklerini ele geçirdi. Kamyonlarla yılan, kuş kaçırıldığını belirten Karataş, “Biyolojik kaçakçılığı tespit edilmesi halinde kesilen cezalar ve yaptırımlar yetersiz kalıyor.” dedi.
Z. RUHSAR ŞENOĞLU
Yeni yıla on gün kala İstanbul’da, koruma altındaki yaban hayvanlarına ait yüzlerce boynuz, kafatası vb. ele geçirildi. Kaçakçılık Suçlarıyla Mücadele Şube Müdürlüğü’nün Doğa Koruma ve Milli Parklar ekipleriyle ortaklaşa yürüttüğü operasyonda ele geçirilenler şöyle sıralandı: 485 karaca, 171 kızıl geyik, 13 mus geyiği, 30 ala geyik, 141 ren geyiği, 5 bizon, 50 Amerikan antilobu boynuzu ile 485 karaca, 5 çift boynuzlu kızıl geyik kafatası, 5 dağ keçisi kafatasının yanı sıra farklı form ve ebatlarda çok sayıda hayvansal obje.
Konuyu Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Ahmet Karataş’a sorduk. Listeyi sıraladık, Prof. Dr Karataş’ın ilk sözü “Sıkça yaşanan durumlar.” oldu.
Yaban hayvanlarını neden koruyamıyoruz? Nesli tükenmekte olan, risk altında olan hayvanları korumakla ilgili yeterli mevzuat, çaba yok mu? Sözü Prof. Dr. Karataş’a bırakıyoruz:
MEVZUAT VAR UYGULAMA ZAYIF
Mevzuat var ama önemli olan bunların işleyişi, hayata geçirilmesi. Canlıların ne kadarının soyu tükeniyor, ne kadarı korunacak, hangileri ne durumda, bunlar tek tek inceleniyor. Uluslararası Doğayı Koruma Birliği’nin (International Union for the Conservation of Nature IUCN) Kırmızı Liste hazırlama çalışmalarında uzman olarak bulundum. Kırmızı listede türleri, ileri düzeyde tehlike altında (CR), tehlike altında (EN), hassas (VU), tehlike sınırında (NT) gibi kategorilere ayırıyoruz. Ülkeler bunları imza altına almış, Türkiye de bunun tarafı, Birleşmiş Milletler’de (BM) temsil edilen bir çevre örgütü. Fakat Kara Avcılığı Komisyonu’na gelince, birkaç sene ben de üyelik yaptım, orada ‘IUCN’yi geçelim’ gibi yaklaşımı olan kişiler gördüm; yöneticilerden de üyelerden de. Türkiye olarak imza attıysak arkasında duracağız.
ARAŞTIRMACIDAN SIKI KORUYOR!
Biyokaçakçılıkla mücadele kanunları var. Bunları her sene artırıyorlar, abartıyorlar, fakat kimi kimden koruduklarını ben bilmiyorum açıkçası. Bizler, yüzlerce hoca araştırmalar yapıyoruz, bir kurbağayı incelemek veya deney yapmak için onlarca izin almak zorundayız. Her başvurumuzda da Bakanlıktan beklediğimiz izin çıkmıyor. Bana karşı koruma bunu, koru da öncelikle yabancılara karşı koru.
Kaşkarlar’a gidiyorsunuz, dağlar tepeler yakın zamana kadar İsrailli doluydu, şimdi Arap dolu. İsrailliler genellikle bitki tohumu topluyorlar ve kaçırıyorlar. Bunu batıda da görebiliyorsunuz, Çekler daha çok böceklerle haşır neşir olan bir topluluk. Kamyonla yılan kaçıranlar oldu. Pantolonunun içine yaptığı ceplerle kuş kaçıranlar oldu. Esas bunlara karşı korumaları lazım. Yabancılara, biyolojik kaçakçılığı tespit edilmesi halinde kesilen cezalar ve yaptırımlar yetersiz kalıyor.
KANUN GERÇEKÇİ OLMALI
Sade vatandaşın fotoğraf çekmesi için Bakanlık izni istiyorsun ama adam öteki tarafta kamyonla canlı hayvan kaçırıyor. Bu kanunların daha gerçekçi olması lazım, uygulamaya yönelik olması lazım. Özellikle gümrüklerde biyologlar ve konunun uzmanı olacak, her biyolog da olmaz, bu konularda yüksek lisans veya doktora yapmış bir sürü gencimiz var.
BİR-İKİ GÜN EĞİTİMLE OLMAZ
Jandarma veya polis, kaçırılan bir hayvan veya bitkiyi fark etse bile, aldıkları kısa süreli standart eğitimle türünü tespit edemez. Zaman zaman biz de kamu görevlilerine eğitim veriyoruz biyolojik kaçakçılıkla ilgili. Ama bu bir-iki günlük eğitimle olacak bir şey değil: yılan var yılan var, hangisi? Bazısı soyunun tükenmesi bakımından tehlike altında, bazısı değil. Gümrüklerde, havaalanlarında konunun uzmanı, en az yüksek lisans veya doktora yapmış biyologların çalışması lazım.
GÖREVLİ SAYISI İL BAŞINA 9 KİŞİ!
Geçen yıl Haziran ayında bir yönerge çıkardılar: Vatandaş olarak siz bahçenizden bir çiçek, bir kelebek fotoğrafı çektiniz, bunu facebook’a koydunuz. Uygulama gereği izin alınması gerekiyor. Biri sizi şikâyet ettiği zaman Bakanlık size ceza kesebiliyor. Biraz abartılı bir uygulama olduğunu düşünüyorum. Zira DKMP Genel Müdürlüğünde denetim yapabilecek personel sayısı geçen yıl 720 civarındaydı. Aslında bu denetimleri 720 personelle yapmanız imkânsız. 81 il var, il başına 9 kişi. Örneğin İstanbul’da 30 görevli varken, Kırklareli’nde 2 veya Sakarya’da 5 olabilir. 9 kişiyle bu mevzuatı uygulayamazsınız. DKMP görevlisi bu dokuz kişinin birçok görevi var; örneğin, Uludağ gibi milli parkların girişinde sizden bilet parası kesmek! Aynı zamanda maden ocaklarının izin ve kontrol işleri, aynı zamanda toplantılara sıkça gidenleri var, eğitim çalışmaları, kaçak av kontrolü, “av turizmi” denen paralı avda avcıya eşlik etme gibi onlarca işi var. Kanımca dokuz kişilik il ortalaması ile bütün bu denetimleri yapmak imkansız gibi. Personel gibi araç sayısı da yetersiz.
EN BÜYÜK BİRİMİ: AVCILIK DAİRESİ
Personelin bir kısmı orman mühendisi veya yaban hayatı mezunu. Birçok üniversitede iki yıllık yaban hayatı bölümü var. İçerik olarak incelediğiniz avcılık ağırlıklı bir öğrenim görülüyor. Doğa koruma, biyolojik kaçakçılık gibi konulara daha fazla ağırlık verilmesi, koruma çalışmaları için de yararlı olacaktır. Benzer şekilde adında “Doğa Koruma” olan bir genel müdürlüğü bünyesinden avcılık dairesinin bulunması da dikkat çekici.
YABANCI TÜRLER ÇOĞALIYOR
Sadece insanoğlu değil, doğa da küreselleşiyor. Her geçen gün doğamızda olmayan türlerin çoğaldığını görüyoruz. Bunların bir kısmı kedi ve köpekte olduğu gibi bakılmaktan vazgeçilen veya hevesi geçince terk edilen hayvanlar. Örneğin Sakarya Havzasında pirana balığı, İzmir’in Çeşme ilçesinde akvaryumlardan bildiğimizi kılıçkuyruk, lepistes gibi balıklar doğada tespit edilmeye başlandı. Akdeniz ve Ege başta olmak üzere birçok ilimizde Amerikalı olan Kırmızı Boyunlu Kaplumbağalar artık o kadar çoğaldı ki yerli türlerimizi baskılamaya başladı. İşte bu şekilde sonuçlara yol açan doğaya yabancı tür bırakma da hayvanları koruma kanununa dahil edilip suç kapsamına alınmalı.
TANI, SEV, KORU
Aslında milletimiz genel olarak doğayı seviyor, birçok kişi nasıl seveceğini bilmiyor gibi görünüyor. Doğada olabilmenin yolunun sadece avcılık olduğunu düşünen kişilerle karşılaşıyoruz. Atadan dededen öyle görülmüş, öyle devam ediliyor. Oysa doğayı ve içindeki canları sevmenin yolu üç kelime ile özetlenebilir: tanı, sev, koru. Bazen bilgisizlikten bazen önyargıdan tanımadığımızı sevmeyiz. Örneğin yılan denince birçok kişi ‘yüzü soğuk’ der. Birçok bacaksız kertenkele, yılan sanılıp öldürülür. Bunların doğal denge için ne kadar önemli olduğu bilinse, çoğu yılanın zehirsiz olduğu, yarasalarımızın -meyveyle beslenen biri hariç Türkiye’deki diğer türlerinin- sadece böcek yediği bilinse, hatta, sivrisinekler gibi hastalık taşıyanları ve tarım zararlısı böcekleri yiyerek insanlara faydası olduğu bilinse, onlara düşman veya zararlı gözüyle bakmaktan vazgeçebilirler. Keza baykuşların fare nüfusunu kontrol altında tutarak yaptıkları katkılar; soyları giderek azalan dört akbaba türümüzün leşleri ortadan kaldırması ve hastalıklara karşı bizleri korumadaki önemleri gibi örnekleri çoğaltmak mümkün. Bütün bunlar doğayı korumanın öncelikte tanımaktan ve ardından sevmekten geçtiğini gösteriyor. Bu amaçla bilhassa ilköğretim aşamasındaki çocukların doğa eğitimi çalışmaları daha da artarak devam etmeli. Diğer taraftan insandan sonra doğaya en büyük zararı başıboş dolaşan köpeklerle, doğaya kaçan veya sokakta gezen kediler veriyor. En nadir kuşları veya yarasaları kedinin ağzında gördüğümüz oluyor. ABD ve Kanada’da yapılan çalışmalarda kedilere av olan kuşların sayısı, yıllık milyarlar düzeyinde veriliyor. Ülkemizde bu konuda rakam vermek zor. Sokakta veya başıboş doğada olan köpek sayısının 4-8 milyon arasında olduğuna dair duyumlarım var. Bazı il ve ilçe merkezlerimizde, hatta birçok üniversite kampüsünde köpekten geçilmiyor. Bunlar ölsün demiyorum. Geçen ay Konya’da kazma kürekle bir köpek öldürdüler, tabii hiç hoş bir şey değil. Bu olay, bir anda ülkemizin gündemi haline geldi. Aynı duyarlılığı karaca, geyik, çakal, yarasa, yılan gibi diğer canlılar için de görmek istiyoruz. Doğa kediden köpekten ibaret değil. Kendini “Hayvansever” olarak tanımlayan birçok kişi sadece kedi veya köpek seviyor. Tilkiyi, kirpiyi, böceği, yarasayı sevebiliyor musun veya akrebi, yılanı? Eline alıp da sevmesine gerek yok. ‘A, ne güzel yaratık’ diyebiliyor musun? İşte o zaman hayvansever sıfatı yerini bulur. Geçen yıl çıkartılan hayvan hakları kanunu da daha çok kedi ve köpek ağırlıklı; kanunun doğadaki bütün canlı türleri için güncellenmesini dilerim. Kaynak Aydınlık
Daha Fazla
Yaban keçileri Munzur Dağı’nda drone kameralarına yansıdı
Erzincan ile Pülümür ve Ovacık ilçeleri arasında yer alan Munzur Dağı, yaban hayatıyla da dikkati çekiyor. Erzincan ile Pülümür ve...
Oto galeriye giren geyik lüks araçları pert etti
ARABALARI PARÇALAYANANIN GEYİK OLDUĞU ORTAYA ÇIKTI Geyik lüks araçları çiğnedi İsveç'te yeni boyanmış bir E31 BMW 850i'nin, İsveç'te oldukça önemli bir gövde...
Aladağlar’da Kaybolan Dağcılar İçin Arama Devam Edecek
Aladağlar'da kaybolan 2 kadın dağcıyı arama çalışmalarına yarın devam edilecek Aladağlar'da kaybolan 2 kadın dağcıyı arama çalışmalarına yarın devam edilecek...
Tarlasını süren çiftçi, bir anda kurt sürüsünün arasında kaldı
ANKARA'nın Polatlı ilçesinde traktörle tarlasını süren Ali Yaman'ın etrafını kurt sürüsü sardı. O anlar kameraya yansıdı. ANKARA'nın Polatlı ilçesinde traktörle...
Tunceli’de Kaçak Sakarmeke Avcıları Dronla Yakalandı
TUNCELİ'de küresel ısınma ve avcılık başta olmak üzere çeşitli nedenlerle sayıları azalan sakarmeke kuşlarını avlayan 2 kaçak avcı, ekiplerin dronlu...
Anadolu Parsı ilk kez bu kadar net kaydedildi: Anadolu’nun gizemli efsanesi görüntülendi
Anadolu Parsı 'fotokapan'dan kaçamadı: En net görüntüleriyle yakalandı Türkiye'de nesli tükenmiş olarak değerlendirilen Anadolu parsının yeni bir görüntüsü paylaşıldı. Peki,...