ÜSTADIN ARDINDAN

Uzun zamanda olmadı aslında üstadı uğurladığımız. Uğurlamak; bir yere göndermek, yola çıkarken selamet dilemek, güle güle demek. Siz güle güle dersiniz, O Allaha ısmarladık der. Kamil ağabey bize birşey demeden gitti.

O bize söylenmesi gerekenleri dost meclislerinde, avcı bayramlarında, fuarlarda, dergimizde, tv ekranlarında, sohbetlerimizde zaten söylemişti. Biz alacağımızı almış bize düsturlu, yardımsever, kültürlü ve en mühimi İYİ bir avcılık anlayışı miras kalmıştı.

Bu vesile ile bu yılın ilk dağ avını Sevgili Kamil ÜÇBAŞ ağabeyime ithaf ediyorum.

İç Anadolu’dayız. Ekim ayının ortaları yağmur henüz başlamamış arabanın arkasından toz kalkıyor. Aynadan bakınca hayal meyal. Derelerden, dağların arasından, vadilerden yol alıyoruz. Gözler hep arayışta. Bizim gibi şehirde yaşayanlar için özlenen coğrafya. Hani balık avına gidersinizde mantara bakmaya başlayınca zihniniz boşalır. Bu da onun gibi birşey. Herşeyi ardımızda bırakıp kendimizi dağların alan sönmeye o mis gibi havasına birkaç kanat pırıltısına bırakmak üzereyiz. Avlanmanın hazzını yıllarca yaşamış biri olarak kaygılarımızı bir yana bırakmış işin keyif kısmına daha çok yönelir olmuşuz zamanla.

Kampı hazırlamak, yanan kamp ateşinde bir demlik çay demlemek, av yemeğini hazırlamak bunlardan sadece birkaçı. Yol yorgunluğunu akşam dinlenerek geçirdikten sonra sabahın ilk ışıklarıyla kalkmışız. Avı bilmeyenlerin avcı olmayanların henüz yataklarında uykularında olduğu saatlerde doğanın uyanışına şahit olmuşuz. Kuşların uyanışı, yanımızda akan derenin şırıltısı, akşamdan kalan kamp ateşinin duman kokusu, keklik sesleri…

Ekibimiz aynı sadece bu yıla yetişen yeni bir yavrumuz birde İstanbul’dan bir misafir arkadaşımız var. O da öğlene yakın bize katılıyor. Bizde özlem hat safhada, köpeklerimiz sabırsız. Meraya girerken aracın sesine sağdan soldan kuşlar kalkıyor. Birbirimize bakıyoruz gözlerimiz parlıyor. O ara araçtan ve dışarıdan görüntüler alıyoruz. Sabırla hazırlanıp acele etmeden salıyoruz köpeklerimizi. Kuşlar uçup duruyor köpeklerin önünden. Birbirimizi frenliyoruz, uyarıyoruz, atış yapmıyoruz. Daha ilk gün kanat sesine doyduk. Keklik avının olmazsa olmazı fermaları bekliyoruz. Köpekler hırsını yeniyor. İşte av şimdi başlıyor.

Uzun denilemeyecek bir zamanda yasal limitlerimizi doldurup haberleşerek zirvede çayı demliyoruz. Bunun hazzı paha biçilemez. Öyle bir dinlence bırakıyor ki insanda kalkıp akşama kadar avlanmak istiyorsun. Sanki sabah o dağları biz arşınlamamışız.

Akşam yemeği için herkes işbaşı yapıyor. Tavşanlar temizlenip dereye yatırılıyor. Güveç için malzemeler itinayla hazırlandıktan sonra odun temin edip toprak tencereyi köze yatırıyoruz. Herkes çok aç ama nafile bir demlik çayda yemeği beklerken bitiyor.

Yemekten sonra ateş başındaki sohbet gece merada sessizliği bozuyor. Avlananlardan çok kaçanlar konuşuluyor. Gülüyoruz birbirimize şaka yollu takılıyoruz. Ertesi sabah av programı için mera belirleyip istirahate çekiliyoruz.

Yazının devamı ve görselleri AVDOĞA DERGİSİ KASIM 2019 198. SAYISINDAABONE OLMAK İÇİN 05443414082 WhatsaAp ABONE yazın sizi arayalım veya linki tıklayarak abone olunuz
tps://docs.google.com/forms/d/e/1FAIpQLSf4-3si7QVXaAdwJymBmKm5RH1V5k_MGBkOzWAmP1D00XeMPw/viewform

Previous post TEPEGÖZ / Erkan SARAÇ
Next post HORUS RETICLES / Kemal ELİTEMİZ