İstanbul Üniversitesi Zooloji Koleksiyonu bünyesinde bulunan kentin bir asır öncesine ait böcek türlerinden oluşan bilimsel koleksiyon

İstanbul Üniversitesi Zooloji Koleksiyonu bünyesinde bulunan kentin bir asır öncesine ait böcek türlerinden oluşan bilimsel koleksiyon, yıllar içerisinde popülasyonun değiştiğini gösterirken, araştırmacılara da kentin böcek faunasındaki değişimi karşılaştırma imkanı sunuyor.

İlk adımları Darülfünun Fen Şubesi İlm-i Hayvanat Müzesi’ne dayanan İstanbul Üniversitesi Zooloji Koleksiyonu, dünyanın farklı coğrafyalarında yaşayan memeli, omurgalı, omurgasız, böcek, kuş ve sürüngenlerin de aralarında bulunduğu 2 binin üzerinde türe ait örneklere ev sahipliği yapıyor.

İstanbul’da 1915-1925 yılları arasında bir araştırmacı tarafından toplanan ve yaklaşık 500 böcek türünün bulunduğu bilimsel koleksiyon da burada yer alıyor.

Kın kanatlılar, zar kanatlılar, pul kanatlılar gibi türlerden oluşan koleksiyon, araştırmacılara ve bilim insanlarına İstanbul’da 100 yıl önce bulunan böcek popülasyonuyla bugünü karşılaştırarak, bu türlerin zararlı olup olmadıkları, korunması ve buna ilişkin alınabilecek önlemler noktasında geleceğe yönelik projeksiyon oluşturma fırsatı sunuyor.

“Bugünkü kelebek faunasıyla 50-60 yıl öncekinin kıyaslamasını yapabilecek bir altyapıya sahibiz”

İstanbul Üniversitesi Zooloji Koleksiyonu Sorumlusu, Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Doktor Öğretim Üyesi Fatih Dikmen, AA muhabirine, 100 yıllık geçmişe sahip olan koleksiyonun, dünyanın farklı yerlerinden bilim insanlarının topladıkları materyallerle oluşturulduğunu ve Türkiye’deki pek çok farklı yöreye ait tür örneklerinin koleksiyonda bulunduğunu anlattı.

Koleksiyonun geçmişle bugün arasında köprü kurması ve canlı örnekleri hakkında bilgi vermesi açısından önemli olduğunu vurgulayan Dikmen, özellikle bilimsel koleksiyonun geçmişteki faunanın bugüne kadar değişip değişmediğini anlama fırsatı verdiğini söyledi.

Bu anlamda İstanbul’un böcek türlerinin bulunduğu koleksiyonun da önemine işaret eden Dikmen, “Böcek koleksiyonuyla ilgili geçmişte toplanan elimizdeki materyaller, 1920’lere dayanıyor. 1920’lerde İstanbul’un kın kanatlılarını toplamış bir araştırmacının koleksiyonu, bize sonradan devrolduğu için yüzyıl önceki böcek ya da İstanbul’daki kın kanatlı faunasını bugünle karşılaştırma imkanı bulabiliyoruz. Bugünkü araştırmalara yol göstermesi ya da belli bir zemin hazırlaması açısından çok önemli bir koleksiyon ve bu bize önemli bir temel sağlıyor.” diye konuştu.

Dikmen, İstanbul’un tüm böceklerini sergileyebilecek bir koleksiyona sahip olmadıklarını, zaman içerisinde bilim insanlarının katkılarıyla koleksiyonun genişlediğini belirterek, şunları kaydetti:

“Mesela Atıf Şengün hocamız, İstanbul’un Kelebekleri kitabıyla çok ünlü bir bilim insanı. O konuda çok önemli katkılar yapmış. Kelebek dışında da böcekleri toplamış. Burada bugün hala 1960’larda yayınlanmış bu kitabın temelini oluşturan kelebek koleksiyonunu muhafaza ediyoruz. O anlamda İstanbul’un bugünkü kelebek faunasıyla 50-60 yıl önceki kelebek faunasının kıyaslamasını yapabilecek bir altyapıya sahibiz.

Onun dışında kın kanatlılara ait canlılardan örnekler var. Son yıllarda hymenoptera ya da arılarla ilgili koleksiyonumuz çok zenginleşti. Bütün İstanbul’un böceklerini burada sergileyebiliyoruz ya da onlar üzerine araştırma yapıyoruz diyemeyiz ama önemli ölçüde bunların ne durumda olduğunu az çok anlayabilecek hem materyalimiz var hem de bilgi ve çalışmalarımız o yönde ilerliyor.”

İstanbul’da kaç tür böcek olduğu şehirleşme nedeniyle tam olarak tespit edilemiyor

Dikmen, İstanbul’daki böcek türlerine değinerek, “İstanbul’da yapılan çalışmalar kabaca 1500-2 bin civarında böcek türünün olduğunu gösteriyor. Fakat bunun çok daha ötesinde bir sayıyla karşı karşıya kalacağımızı tahmin ediyoruz.

Çünkü İstanbul çok büyük bir alan ve çok fazla şehirleşmiş bölgelerimiz var. Şehirleşmiş alanlar arasında kalan yerlerin hepsinden küçük böcekler için uygun alanlardan örneklem alamadığımız ya da alamayacağımız için temel bazı bölgelerden, mesela İstanbul’da, ormanlarından ya da sahil kenarlarından örneklem alıp genel durumu anlamaya çalışıyoruz ve bu noktada kabaca bir fikrimiz oluşuyor. Fakat bu İstanbul için net bir resmi tam olarak göz önüne sermiyor.” değerlendirmesinde bulundu.

İstanbul’un dinamik bir coğrafyada olduğuna, canlı geçişleri açısında önemli bir noktada bulunduğuna ve hızlı şehirleştiğine işaret eden Dikmen, “Bu açıdan iki yıl önce gördüğümüz bazı böcekleri iki yıl sonra göremeyebiliyoruz. Çünkü o böcek popülasyonları herhangi bir şehirleşme faaliyeti yüzünden artık o bölgede yaşamayabiliyor, yaşam alanlarını kaybedebiliyor ya da daha enteresan bir örnek, 2 yıl, 5 yıl, 10 yıl önce görmediğimiz böcekleri bir anda görmeye başlıyoruz.” dedi.

Son yıllarda Asya kaplan sivrisineğinin İstanbul’da çok fazla görüldüğüne dair şikayetlerin geldiğini aktaran Dikmen, bundan 50 yıl önce böyle bir türün kentte olmadığını fakat son 10 yıldır değişen iklim koşullarıyla beraber Balkanlar’dan İstanbul-Trakya bölgesindeki iklime adapte olarak gelmeye ve kentin kuzey kesiminde yaşamaya başladıklarını kaydetti.

Dikmen, bu tür koleksiyonlarla faunayı ve florayı araştırarak geçmişteki durumu anlayıp buna göre bugünü belirleyerek geleceğe yönelik projeksiyon hazırlama imkanı bulduklarını, bu canlıların korunması, zararlı olup olmadıkları ve buna karşı alınabilecek tedbirler noktasında bir bakış açısı oluşturduklarını söyledi.

Değişen şartlarla böceklerin hareket alanları da değişebiliyor

Dikmen, İstanbul’un güzel bir coğrafyaya sahip olduğunu, şehirleşme açısından da ilerlediğini, ancak burada yaşayan canlıların bazı sorunları olduğunu belirterek, şehirleşmeyle canlıların yaşam alanlarının tahrip edildiğini, yeşil alan ve park yerine söz konusu alanların da doğal olarak kalması gerektiğini ifade etti.

Kentteki canlılar için bir diğer sorunun kimyasal kirlilik olduğuna dikkati çeken Dikmen, insanların kendi konforları için kara sineklerin şehirlerde olmasını istemediklerini, bunun doğal olduğunu ancak bunu engellemek için kullanılan ilaçların çevredeki diğer böcekleri ve canlıları da etkilediğini aktararak, bu anlamda hedefe yönelik doğru ilaçlama yapılması önerisinde bulundu.

Dikmen, “Son olarak da günümüzde iklim değişikliği ya da küresel ısınma gibi bir gerçekle karşı karşıyayız. Bu senaryolar içerisinde değişebilecek şartlara karşı böceklerin ve diğer canlıların da belli ölçülerde hareket alanlarının değişebileceğini tahmin ediyoruz. Biz de bunlara göre de onlara yardımcı olabilecek ya da koruyabilecek önlemler alabiliriz.” dedi.

“Yusufçuklar İstanbul’daki önemli böcek türlerinden”

Koleksiyon içerisinde yer alan ve sulak alanlarda bulunan önemli canlılardan yusufçukların, İstanbul’daki önemli böcek türlerinden olduğunu belirten Dikmen, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Biz eğer ki iklim değişikliği yüzünden kuraklaşma başladığı için sulak alanlarımız kurudu diye o kurak alanları kendi haline bırakırsak oradaki yusufçuklar, onunla ilişkili pek çok sulak alan böcekleri ve diğer canlılar burada yok olacak, başka yerlerde yaşamak zorunda kalacaklar. O yüzden yapmamız gereken bütün bu değişimleri takip edip bu değişimlerden etkilenen ya da etkilenebilecek canlıları, böcekleri uygun yöntemlerle ya alanda koruyabilecek, onların nüfuslarını, popülasyonlarını sayıca arttırabilecek ya da başka bir yerde daha rahat yaşayabilecekleri imkanları sağlayabilecek değişiklikleri, altyapıyı oluşturmamız gerekiyor.”

Dikmen, İstanbul’da şu anda çok ciddi, acil böcekler açısından korunması gereken ya da yok olan bir türün olmadığını ancak gelecekte bu tür durumların söz konusu olabileceğini sözlerine ekledi.

Bir yanıt yazın

Previous post 2024 YILI KASIM AYI AV TURİZMİ İZİN BELGELİ ACENTELER ve AV KILAVUZU LİSTESİ
Next post Nesli tehlike altında olan vaşak görüntülendi